Osmanlı toplumunda 18. yüzyılın sonunda başlayan modernleşme hareketleri, toplumsal yapının evrensel insanlık değerleri doğrultusunda değişimini amaçlamaktadır. Gerçekte bir toplumun uygarlaşmayı amaçlaması ve başka toplumlardan uygarlık değerlerini alması son derece olağan ve gerekli bir eğilimdir. İnsanlık tarihinde ateşin kullanılmasından, semavi dinlere kadar bütün uygarlık değerleri çeşitli uygarlıkların kendi aralarındaki kültürleşme süreçlerinin bir ürünüdür. Olağandışı nitelik taşıyan asıl eğilim başka toplumlardan yüksek uygarlık değerlerini almak değil, uygarlığı dinsel sınırlar içine sıkıştırmak ve başka coğrafyalardan uygarlık almaya kapıları kapatmaktır. Osmanlı toplumunda 1908 meşrutiyet devrimi, Türk modernleşmesinin yeni bir aşamaya geçişini temsil etmektedir. Örneğin parlamenter yönetimin kurumsallaşması, geleneksel-dinsel yapının yönetim ve toplumsal yaşamın diğer alanlarından uzaklaştırılması, düşünce-yayın ve örgütlenme özgürlüğünün geliştirilmesi, bilim ve fen okullarının açılması, kadınların eğitime ve mesleki yapıya katılması gibi 18. yüzyıl Aydınlanma düşüncesini oluşturan çağdaş uygarlık değerlerinin Türkiye’ye aktarılması 1908 devriminin bir ürünüdür. Tartışmamızın ikinci konusu, Batı’dan uygarlık aktarımının Türkiye’nin toplumsal yapısına nasıl etkiler yapmış olduğudur. 1908 devrimi, geçimini emek yoluyla kazanan geniş toplum kesimlerinin yaşam koşullarında olumlu bir değişim yaratmamıştır. Üstelik tarihsel arşivler tarandığında toprağa bağımlı köylülerin ve yeni oluşan işçi sınıfının ekonomik koşullarının bu dönemde daha da kötüye gittiği sonucuna ulaşılabilir. Benzer saptamalar siyasal açıdan da geçerlidir. 1908 devrimi demokrasi alanında güçlü adımlar atmasına karşın, Osmanlı toplum yapısının çoğunluğunu oluşturan emek yoluyla geçinen kesimlerinin yönetime katılması da söz konusu değildir. Toplumsal yapının yüzde 80’i mebuslar meclisinde temsil edilmediği gibi, bu dönem devrimcilerinin geniş toplum kesimlerini yönetime katma çabasından da söz edilemez. Bu bildirinin amacı, yukarıda saydığımız hipotezlerimiz doğrultusunda arşiv bilgilerine ulaşmak ve onları karşılaştırmaktır.
The modernization movements that started in the Ottoman society at the end of the 18th century aimed to change the societal structure in parallel with the universal humanity values. Actually, it is a common and necessary tendency for a society to aim for civilization and to take civilizational values from other societies. All civilizational values, from the use of fire in the history of mankind to the divine religions, are products of the acculturation processes among the various civilizations. The main tendency that can be accepted as unusual is to refuse transfer of high civilization values from other societies and to constrain civilization into religious boundaries, closing the gates for adopting civilizations of other geographies. 1908 Constitutional Revolution represents the transition of Turkish modernization to a new stage in the Ottoman society. For instance, the transfer of the contemporary civilization values, which were the main pillars of the 18th century Enlightenment idea, such as the institutionalization of parliamentary rule, the removal of the traditional-religious structure from the government and other areas of societal life, development of freedom of thought/publication/association, the opening of science schools, and participation of women in education and occupational structure were all the products of the 1908 revolution. The second topic of our discussion is the effect of the civilization transfer from the West on the societal structure of Turkey. The 1908 revolution did not create a positive change in the living conditions of the labor-dependent and wider segments of the society. Moreover, when historical archives were scanned, it was concluded that the economic conditions of the land-dependent peasants and the newly formed working class were worsening in this period. Similar conclusions can be made from the political point of view. Although the 1908 revolution took strong steps in democracy, it was not possible for the labor-dependent segment of the society, which constituted the majority of the Ottoman community structure, to participate in the leadership. 80 percent of the societal structure was not represented in the first Turkish parliament; moreover, the revolutionaries of this period did not even try to include the labor-dependent and wider society in the governing body. The purpose of this report is to reach and compare the archive information in parallel with our abovementioned hypotheses