Yirminci yüzyılın en önemli sanatçılarından biri olan Louise Bourgeois, sanatını kişisel geçmişindeki travmalardan ve acılardan çıkışla oluşturarak ifade etmiştir. Sanatçının aile içinde yaşanan ihanetlerden dolayı duyduğu kırgınlık, öfke ve korku duyguları onun sanatının temel temsilini içinde barındırmaktadır. Bourgeois, yaşadığı deneyimlerin ifadesinde hem kendisini, hem de acılarını ve korkularını yeniden inşa etmiştir. Sanatçının üretimleri, yaşadıklarını görünür kılarak dönüştürmesiyle gerçekleşmiş, sanatçının kendisini sağaltmasına olanak sağlamıştır. Sanatsal üretimlerinin neredeyse tamamı kişisel bir yol haritasından çıkışla oluşturulsa da, sanatçının sembolik anlatımı farklı bağlamlarda da okunmaya açıktır. Louise Bourgeois, sanatsal mücadelesini ilk gençlik döneminde yaşadığı korkuları alt etmek üzere gerçekleştirmiş; geniş çapta bakıldığında evrensel bir altyapı kazanarak kültürel sembollerin okunabilmesini sağlamıştır. Üretimlerdeki semboller salt kişisel bir temsilden ziyade, kolektif bir okuma gerçekleştirmemize de olanak sağlamaktadır.
Louise Bourgeois, one of the most important artists of the twentieth century, expressed her art by creating a way out of the traumas and pains in her personal history. The feelings of resentment, anger and fear she felt due to betrayals in the family contain the basic representation of her art. Bourgeois reconstructed both herself and her pain and fears in the expression of her experiences. The works took shape as she transformed experiences by making them visible, allowing the artist to heal herself. Almost all her works are created out of a personal road-map, but the symbolic expression can be read in different contexts. While Louise Bourgeois carried out her artistic struggle to overcome the fears of her early youth, she gained a universal infrastructure and enabled cultural symbols to be read with a broader view. Symbols in the works allow a collective reading rather than mere personal representations.