EZELİ SAVAŞ DURUMUNDAN EBEDİ BARIŞA: BİR DÜNYA HUKUKU İNŞASI

Author :  

Year-Number: 2025-78
Publication Date: 2025-10-22 21:09:41.0
Language : Türkçe
Subject : Felsefe
Number of pages: 76-88
Mendeley EndNote Alıntı Yap

Abstract

Savaş, insanlık tarihinde yalnızca devletlerin varlıklarını sürdürebilmeleri ya da yok olmaları açısından değil, aynı zamanda medeniyetin – ve de medeniyetlerin – bugünkü düzeyine ulaşmasında da belirleyici bir rol oynamıştır. Savaş ve onu takip eden barış süreçleri, tarih boyunca birbirini doğuran, çoğu zaman birbirini zorunlu kılan olaylar dizisi şeklinde tezahür etmiştir. Bir ulusun sahip olduğu zenginlikleri ve artı ürünleri koruma çabası bu kaynaklara yönelik dış tehditleri engelleyememektedir. Güç, kudret, şan ve şöhret gibi idealler uğruna, başka toplumların egemenliğine son vermeyi hedefleyen yayılmacı politikaların tarihsel sürekliliği bu bağlamda dikkat çekicidir. Hobbes’un ‘doğa durumu’ olarak tanımladığı savaş hali, insanın varoluşsal koşullarına içkin ve kaçınılmaz bir gerçeklik olarak bu bağlamda sunulur. Ona göre doğa durumunun temelinde, bireyin duyduğu sürekli tehdit algısı, yani korku ve buna bağlı olarak gelişen güvensizlik hissi yer alır. Diğerlerinin potansiyel bir tehdit olarak algılanması, bireyin kendi güvenliğini sağlamak adına saldırı gücüne sahip olması gerektiğine yönelik bir düşünceyi besler. Bu ise, savaşın yalnızca rasyonel bir tercih değil, aynı zamanda hayatta kalmanın tek ve zorunlu bir aracı haline gelmesine yol açar. Buna karşılık Kant, savaşın nedenleriyle ilgilenmekten ziyade, savaş sonrası barışın nasıl kalıcı hale getirilebileceği üzerine yoğunlaşır. O, uluslararası düzende ebedi barışın ancak hukuki ilkelere dayalı bir yapı ile mümkün olabileceğini savunur. Bu çerçevede geliştirdiği ‘ebedi barış’ projesi, savaş sonrası düzenin ahlaki ve hukuki temeller üzerine inşa edilmesi gerektiğini ileri sürer. Onun yaklaşımı, barışın sadece bir ‘savaşsızlık durumu’ değil, aynı zamanda adil ve meşru bir hukuki düzenin sürdürülebilirliği anlamına geldiğini vurgular. Günümüzde tanık olduğumuz savaşlar, işgaller ve uluslararası hukuk çerçevesinde yaşanan çekişmeler, yalnızca belirli ülkelerin değil, tüm insanlığın ortak meselesi haline gelmiştir. Ancak karar mekanizması olarak konumlandırılan Birleşmiş Milletler’e (BM) bağlı Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ve Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) gibi yargı organlarının hem devletler arası savaşlarda hem de iç savaş koşullarında sivillerin korunmasına yönelik yeterli etkiyi gösterememesi, uluslararası hukukun yaptırım gücü ve etkinliği konusunda ciddi soru işaretleri doğurmaktadır. Bu noktada, bütün devletler için bağlayıcılığı olan bir uluslararası hukuk düzeninin kurulması ve bu düzenin yaptırım gücüne sahip kılınması, kalıcı barışın sağlanabilmesi açısından kritik bir gerekliliktir. Kelsen’in öne sürdüğü normlar hiyerarşisine dayalı bir ‘dünya anayasası’ fikri, devletlerin egemenliklerini ve aralarındaki ilişkileri düzenleyebilecek evrensel bir hukuki yapı inşa edilmesine olanak tanıyabilir. Böyle bir yapı, yalnızca uluslararası sorunların çözümünde değil, aynı zamanda küresel düzeyde adaletin tesisi açısından da önemlidir. Bütün insanların eşitliği ilkesinin, uluslararası ilişkiler düzeyinde ‘bütün devletlerin eşitliği’ olarak yorumlanması ve uygulanması, sürdürülebilir barışın ve adil bir küresel düzenin ön koşulu olarak görülmelidir.

Keywords

Abstract

War has played a decisive role in human history, not only in the survival or extinction of states, but also in the attainment of civilization—and civilizations themselves—to their current level. Throughout history, war and subsequent peace processes have manifested as a series of events that have generated and often necessitated one another. A nation's efforts to protect its wealth and surplus products have been unable to prevent external threats to these resources. The historical continuity of expansionist policies aimed at overthrowing the dominance of other societies in the pursuit of ideals such as power, might, glory, and fame is striking in this context. The state of war, which Hobbes defined as the "state of nature," is presented in this context as an inherent and inevitable reality of human existence. According to him, the foundation of the state of nature lies in the individual's constant perception of threat—in other words, fear and the resulting feeling of insecurity. The perception of others as potential threats fosters a belief that the individual must possess the power to attack to ensure their own security. This, in turn, leads to war becoming not only a rational choice but also a necessary and sole means of survival. In contrast, rather than addressing the causes of war, Kant focuses on how post-war peace can be made permanent. He argues that eternal peace in the international order is only possible with a structure based on legal principles. The "eternal peace" project he developed within this framework argues that the post-war order must be built on moral and legal foundations. His approach emphasizes that peace is not merely a "state of warlessness," but also the sustainability of a just and legitimate legal order. The wars, occupations, and conflicts within the framework of international law we witness today have become a common concern not only for specific countries but for all of humanity. However, the failure of judicial bodies such as the International Court of Justice (ICJ) and the International Criminal Court (ICC), which are positioned as decision-making bodies within the United Nations (UN), to exert sufficient influence on the protection of civilians in both interstate wars and civil wars raises serious questions about the enforceable power and effectiveness of international law. At this point, establishing an international legal order binding on all states and granting it enforceable power is a critical requirement for achieving lasting peace. Kelsen's idea of ​​a "world constitution" based on a hierarchy of norms could enable the construction of a universal legal structure that could regulate the sovereignty of states and their relations. Such a structure is crucial not only for resolving international problems but also for establishing justice at the global level. Interpreting and implementing the principle of the equality of all human beings as the "equality of all states" at the level of international relations should be seen as a prerequisite for sustainable peace and a just global order.

Keywords


                                                                                                                                                                                                        
  • Article Statistics