Kendine ve topluma yabancılaşmış, mutsuz ve huzursuz insanı dile getiren varoluşçuluk, bireyin tehdit altında olduğunu ve anlamsız bir varlık hâline geldiğini ortaya koymaya çalışır. I. ve II. Dünya Savaşı’nı geçiren Avrupa’nın yaşadığı katliamlar ve işkenceler sonucunda kaybettiği manevî değerlerin alt üst olmasıyla ortaya çıkan felsefî bir arayıştır varoluşçuluk. Bunun yanı sıra tekdüze hayatın nesnesi olan bireyi, yeniden inşa etme çabasıdır. Büyük savaşların egemen olduğu XX. yüzyılın yıkıntıları arasından yükselen varoluşçuluk, gerçek anlamda insana özgü her tür değer ve yargının yıkıldığı bir dönemde ortaya çıkan bir felsefedir. Bu nedenle, varoluşundan bu yana insana bir yararı dokunmayan, onu kötülüklerden koruyamayan ve baskı altında kalmasını sağlayan bir takım inanç ve önyargıların inkârı ortaya çıkar. İnsanın kendi özünü oluşturmasını, seçimlerini tam bir özgürlük içinde yapmasını sağlayan bu düşünce dizgesi, varlığını kaybetmiş insanın yalnızlığına, tek başına bırakılmışlığına ve karamsarlığına çözüm bulmaktan çok, sorunlar karşısında insanın yılgınlığını, pes etmişliğini ve intiharı ön plâna çıkarır. Yani insanlara umut aşılamak yerine, onları umutsuzluğa düşüren bir felsefe olur. Bu çalışmanın giriş kısmında, varoluşçuluğun genel çerçevesi çizildikten sonra, Sartre’ın savaşı ve varoluşçuluk felsefesinin ana ilkelerini ortaya koyduğu Akıl Çağı, Yaşanmayan Zaman ve Yıkılış romanlarından oluşan Özgürlük Yolları üçlemesi üzerinde durulmuştur. Bu romanlardaki varoluşsal özellikler; kişiler ve temalar bazında olmak üzere iki ana başlık şeklinde irdelenmeye çalışılmıştır. Sonuç bölümünde ise çalışmanın genel bir değerlendirilmesi yapılmıştır.
Existentialism which expresses man who is alienated to himself and the society, unhappy and restless man tries to reveal the fact that the individual is under threat and is becoming a meaningless existence. Existentialism is a philosophical search appearing with the loss of spiritual values of Europe which went through 1st and 2nd World War due to the massacres and tortures the Europe experienced. Besides this, it is an effort to rebuild the individual who is the object of a monotony life. Existentialism which rises among the ruins of 20th century in which great wars were prevalent is a philosophy which appeared in an era in which every kind of value special to human in real terms. This is why denial appears against some beliefs and prejudices which hasn’t been beneficial for the humans, hasn’t been able to protect him from the evil and has caused him to be under pressure. This stream of thought which enables man to form himself, to make his choice in freedom, features the intimidation of man against the problems, man’s giving in and his suicide rather than finding solution to the loneliness of man who lost his entity, his being left alone and his pessimism. In other words, it becomes a philosophy which causes man to feel hopeless instead of instilling hope. In the introduction of this study, after drawing a general frame of existentialism, Sartre’s war and Freedom Paths (Özgürlük Yolları) triplet which consists of (Akıl Çağı, Yaşanmayan Zaman ve Yıkılış) ‘Age of Reason, Unlived Time and Downfall’ novels in which he presents the main principles of existentialism philosophy have been focused. The existential features in these novels have been examined under two titles as persons and themes. And ın the conclusion part, a summative assessment has been made.