Genel anlamda kriz kavramı tüm sosyal, ekonomik ve doğal alanlarda ortaya çıkabilir. Bu alanlardaki gelişmelerin, eski veya mevcut şartları değiştirmesi; bu değişimin sıkıntılı, köklü ve bazen de tahripkar olması krizlerin ortak özelliğidir. Kriz dönemlerinde ortaya çıkan esas durum, eskinin yetersiz kalmasıdır. Bu durum, bir krizin aynı zamanda bir yeniliğin de habercisi olduğunu gösterir. Ekonomik kriz, iktisat biliminin ortaya çıkmasından bu yana iktisat yazınının incelediği konular arasında olmuştur. Dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan bir kriz küreselleşmenin de etkisiyle kendisiyle bağlantılı olsun ya da olmasın diğer ekonomileri de etkileyebilmektedir. Özellikle 1990’lı yılların sonlarından itibaren yükselen piyasa ekonomilerinde oluşan krizler, ekonomik ve politik istikrara geçmişte yaşanan krizlerden daha fazla zarar vermektedir.
In general, the concept of crisis can occur in all social, economic and natural areas. Developments in these areas change the old or existing conditions; this change is troublesome, deeply rooted and sometimes destructive. The main situation during the crisis is the insufficiency of the old. This shows that a crisis is also a harbinger of innovation. Economic crises, is the subject which has been studied within the economic literature since the emergence of economics as a science. A crises which is experienced in anywhere in the world, with the effects of globalization, affects all other economies whether it is connected or not. Especially, crises which is occured in the emerging economies emerging markets, has been more damaging to the economic and political stability since the end of 1990.