Muharebe, bütün bir harbin sadece safhalarından biri olup; harp ise vatanını müdafaa istikametinde, bir silahlı güç eliyle, şiddetin planlı ve örgütlü surette yönetilmesi işidir. Savaş Sosyolojisi birçok özel sosyoloji çeşitlerinden bir tanesidir. Sırf muharebenin sosyolojisine gelince; o da anılan bu çok özel bilimsel disiplinin içinde daha özgül bir alt-tema arz eder. İlgili araştırmacılar bu bağlamda silâhlı çarpışmaların dinamiklerini; cesaret, diğer insanî duygular ve bilişsel haller üzirinden incelemeye tâbi tutarlar. Nice ibretleriyle tarih ve onun yanı sıra saf psikoloji bilgisi, kayda değer destek sağlar. Asker kişinin dövüşme davranımı ele alındığında; muharipliğin genelde müşterek veçhelerine rağmen, anılan ordunun içinden süzülüp geldiği tarihî ve kültürel kökenler de çok belirleyici özellikler ortaya kor. Muharebe meydanında can almak lâlettayin adam öldürme ameliyesinden ziyadesiyle farklıdır ki, bu husus, incelenen meselenin çok ayırt edici bir boyutudur. Muharebe esnasında esas olan kendi imhasını engellemek üzere karşı tarafı imha etmek mekanzimasına kapılmaktır. Yani düşmanı insan boyutuyla algılamaktan vazgeçip onu sırf bir tehdit olarak ele almaktır. Özellikle sıcak çatışmaların duraklama dönemlerinde karşı taraf askerini insan olarak yorumlama eğilimi güçlenir. Bu takdirde düşman askerine karşı takdir, sempati, anlayış hisleri harekete geçer. An gelip kulakların dibinde mermiler vızıldamaya başlayınca bu hisleri birden bire terk etmek kolaylaşır. Karşı taraf insan dışı bir soyutlama hâline dönüşür. Duygusallık yerini nötr bir anlayışa bırakır. İlginç olan olumlu duyguların nefret, garez gibi olumsuz aksi duygulara dönüşümü değil; körelip gitmesinden ibarettir. Çoğu çatışmaların bu bilişsel durum içersinde gerçekleştiği bildirilmiştir. Muharebede çok önemli bir diğer konu; silâh arkadaşlığının muazzam bir önem kazanmasıdır. Bilimsel veriler; birincil kümelerin (yüz yüze ilişki çemberlerinin) önemini ortaya koymuştur. Ulvî idealler, siyasal dâva motifleri bile bu basit yoldaşlık dayanışmasından daha ağırlıklı değildir; zira bekâ (yaşayakalma) çoğu kez silâh arkadaşının, yani manga veya takımın diğer üyelerinin koruması ve yardımıyla mümkündür. (İki dünya harbi arası zamanda bir çok eski muharibin bu yitip gitmiş silâh arkadaşlığını özledikleri —burada o anların gençlik günleriyle örtüşmesi de bir etkendir— ve bu durumun yeni bir büyük kapışmaya teşne olmak açısından tarihî önemi de kimi araştırmacılar tarafından tespit edilmiştir). İnsanın bir temel güdüsü de tahrip üzerinedir. Çıkarlar ve hırslar ile bu birleşince savaşsız bir dünyanın hiç de gerçekçi bir rüya olamayacağı açıktır. Bu ortak çalışma; savaş temasını işyeyen pür edebiyat yazılarıyla da desteklenmiştir.
A battle is a sole phase of an entire war, whereby war itself is management of violence by means of an armed force, in an organized and planned manner; for the sake of defending one’s country. Sociology of War constitutes one of the several special kinds of sociology. Mere Sociology of the Battle, in turn, is an even more specific sub-theme within this very special scientific discipline. The involved scholars in this context investigate the dynamics of armed skirmishes; based on courage, other human-feelings and cognitive states. Knowledge of history with many lessons alongside pure psychology do provide considerable support. When it comes to the fighting-behavior of the soldier-personality; it must be granted that; despite common aspects of being a warrior in general, historical and cultural roots of the societies from which the involved army flourish, also determine certain partivular traits. Taking life in the battle-field is far different from ordinary acts of killing people, which is a very distinctive dimension of the problem under consideration. The basics of fighting battles is to be captured by a certain mechanism whereby one destroys the other party so that he shall not be destroyed by the other party. In other words one simply relinquishes to grasp the enemy as a human being; but instead consider him as a sheer threat. Especially during stagnation periods of hot engagements, the tendency to perceive the soldier of the opposing side as a human being gets stronger. In this particular case; feelings of appreciation, sympathy and understanding towards the enemy soldier may emerge. The moment the bullets start buzzing close to one’s ears it becomes easier to get rid of such feelings. The opposing side is transformed into a certain abstraction having nothing to do with being a himan being. Sentimentality leaves its place to a neutral perception. What is interesting is the fact that the mentioned positive feelings do not get transformed into opposite negative feelings like hatred or grudge; rather, they merely get blunted and lost. Most armed engagements were reported to happen within this very state of mind. Anothen very significant topic in battling is the tremendous importance acquired by the esprit de corps of comrades-in-arm. Scientific findings have asserted the importance of primary groups (the small circles defined by face-to-face relations). Great ideals or motifs of commitment to political causes are not more weighted than that simle comradely solidarity. This is true because survival is generally possible through the protection and help of comrades-in-arm, that is a member of the squad or platoon. (Some researchers affirm that during the interval between the two world-wars; many veterans used to miss those lost comradeship —at this specific point an overlap of the mentioned days with their youth time is another factor— which constituted a historically substantial ground of the enthusiasm for a prospective big war-waging, agai