Giriş Bireysel ihtiyaç ve yönelimlerin belirleyiciliğinde konumlanan algı biçimleri, zamana ve mekâna ait özellikleri de kapsar. Anlatıma dayalı türlerde, itibarî olayların gerçekleştiği yeri, zamansal göndergelerle ifade eden mekân, kahramanların varoluş durumlarına göre şekillenir/ algılanır. Sosyo-kültürel yapıya ait birlikteliklerin yanı sıra deneyimlerin de etkili olduğu mekân algısı, kişiden kişiye göre değişkenlik göstererek göreceli bir anlam kazanır. Kolektif algılar bütünü içerisinde adlandırılan fiziksel mekânlar, başkalarıyla birlikte yaşanılan yer(ler)e işaret eder ve daha çok toplumsal ilişkiler ağına göndermede bulunur. Kendilik yönelimlerinin bir ifadesi olan ‘algısal mekân’lar ise, fiziksel mekânların şimdi’deki ruh haline (olumlu-olumsuz) göre algılanmasıdır. Bireysel bilgilere refakat eden anılar ile gelecek planlamalarının şimdi ve buradalık’ında konumlanan insan, yaşadığı yeri kendine dönüştürme/ ait kılma arzusundadır. Kendileyerek yer edinmek ve bir kimlik oluşturmak şeklinde düşünebileceğimiz bu durum, mekâna tutunmayı sağlar. Ramazan Korkmaz mekânı, zamanın sonsuz akışında yitip gitmek istemeyen insanın tutunduğu ‘dışardaki içerdelik’ niteliğinde bir yer şeklinde tanımlarken “Kişi-yer ilişkisini sorunsal açıdan yansıtan, dönüştürülmüş, anılaştırılmış yerlerdir; yalnızca topografik bir yer değil, anlam üreten, anıları barındıran, kişinin iç dünyasını yansıtan bir değer” (Korkmaz 2015: 82) olarak niteler. Bir kimlik deneyimine göndermede bulunan bu tanımlama ile algısal mekânlar, ruhsal durum ile ilintilenirken varoluşun hissedildiği yeri ifade eder.