İlk olarak 1989’da hukukçu Kimberle Williams Crenshaw tarafından tanımlanan kesişimsellik kavramı, hemen ardından bir sonraki yıl aynı isim tarafından yapısal, politik ve temsili kesişimsellik olarak üç farklı inceleme alanına ayrıştırılmıştır. Ardından toplumsal kurumlar, özgürleşme hareketleri, kültürel pratikler ile birlikte farklılık kategorilerinin kendi arasındaki eşzamanlı ve karmaşık etkileşimi ve bu etkileşimin yarattığı sonuçları ifade ettiği düşünülen kesişimsellik kavramına yöneltilen eleştiriler gelmiştir. Bu eleştiriler daha çok bu kavramın boşluklarını doldurmaya veya eksikliklerini tamamlamaya yöneliktir. İlk eleştiri Elisabeth Schüssler Fiorenza’ya ait kiyerarki kavramıyla birlikte ele alınabilir. Baskı ve ayrımcılığa uğrayan kesişimsel kimliklerin deneyimlerini merkeze alarak şekillenen kesişimsellik kavramına karşın, kiyerarki kavramıyla birlikte imtiyazlar problemine ve tahakkümün kesişen yapılarına da dikkat çekilebilmiştir. İkinci eleştiri incelenen kategorilerin belirsizliği, hangi kategorilerin kesişimsellik araştırmaları için en uygun ve önemli olduğu ve bu kategorilerin neye göre sınırlandırılması gerektiği gibi birçok tartışma içerir. Kategoriler problemi olarak adlandırılan bu tartışmalarda, özellikle Judith Butler’ın toplumsal cinsiyet kategorisi üzerine getirdiği eleştiriler önemlidir.
The concept of intersectionality was first defined by lawyer Kimberle Williams Crenshaw in 1989. Intersectionality was separated into three different fields of study as "structural", "political" and " representational" by Crenshaw the following year. There have been criticisms of the concept of intersectionality, which is thought to express the simultaneous and complex interaction between the categories of difference and the consequences of this interaction with social institutions, liberation movements and cultural practices. These criticisms are mostly aimed at filling the gaps or completing the deficiencies of this concept. The first criticism can be taken together with Elisabeth Schüssler Fiorenza's concept of kyriarchy. Despite the concept of intersectionality shaped by centering the experiences of intersectional identities subjected to oppression and discrimination, through the concept of kyriarchy attention has been drawn to the problem of privileges and the intersecting structures of domination. The second criticism includes many discussions such as the ambiguity of the categories studied, which categories are most appropriate and important for intersectionality studies, and how these categories should be delimited. In these discussions, which are called the categories problem, especially Judith Butler's criticisms on the gender category are important.